YEDİNCİ (TAÇ) ŞAKRA (SAHASRARA)

Başın üzerinden maddi ve manevi alemlere ışıyarak ve en yüksek frekanslı renk olan mor ışıklar saçan taç şakranın açıl­masıyla, aydınlanmaya, evliya makamına ulaşmış bu insan, dünyada bir rahmet olarak bulunur. "İlahi şuurluluk" makamı da denen bu mertebe, kemale ermeyi ve dünyadan mezuniyeti ifade eder. Artık dünya okulu bitmiş ve insan, insanüstü ilahi bir varlık haline gelmiştir. Bir daha ancak vazifeli olarak dünyaya gelmesi söz konusudur.

Şakra merkezi, başın epifiz bezi bölgesin­dedir ve tepeye doğru ışıyarak açılmıştır. Eski dini tablolarda, basının üzerinde ışıklı halka ile tasvir olunan erenlerin, azizlerin mertebesidir. Allah'tan gelmiş olan insanın artık tekrar Allah'a dönmüş halidir. Madde, mekan ve zaman kayıtlarını aşmıştır.

Bedeni ve aklı bu dünyada bulunur fakat asıl farkındalığı Tanrısal gerçek üzerinde odaklıdır. Yaşayan her şeyle birlik içinde­dir ve bedensel imkanlarıyla sınırlı değil­dir. İsteklerden arınmıştır. Çokluk ve düalite dünyasında değil, kendi "tek" gerçe­ğini yaşar haldedir. Her yaptığında ger­çeklik ve doğrular taşır, nefsani işlerden arınmıştır. Yaptıklarında amaç duygusu taşımaz. O egosuzdur, sözlerin ve düşün­celerin ötesindedir. Davranışları arzu ve korkuyla etkilenmemiştir. Beklentileri yoktur. O olmakta olanlarla ahenk içinde­dir. Hiçbir şeyin olmakta olduğundan farklı olmasını istemez. Bozulmayan sü­kun içinde, aşkın (transcendent) mutlu­luğu, nedensiz ve katıksız mutluluğu ya­şar. Mutluluk onun doğası olduğundan mutluluğunu korumak için hiçbir şey yapmaya, hiçbir uğraş vermeye ihtiyaç duymaz. Onun için ölmek söz konusu de­ğildir. Zaten dünya yaşamının ötesine geçmiştir.

Nesi varsa paylaşır, hiçbir şeyi alıkoy­maz, saklamaz. Onun için önemli bir olay yoktur, sadece birinin aydınlanmaya varması onu sevindirir. Diğer her şey önem­sizdir. O isteksizdir; bir avuç toprak ile bir avuç altın onun için aynıdır ve her ikisine de istek taşımaz.

Kendisini aydınlanmış kişi ilan etmez, hiçbir şeyden rahatsız olmaz, hiçbir şeye şaşırmaz. Kişiliği kalmamış sınırsız var oluş, huzur ve bilinç okyanusuna gömül­müştür.

Tasavvufta; erenlerin makamı olan bu mertebeye "Nefsi Kamile" denir. Yani ke­male ermiş, tekamül etmiş anlamındadır. Dünyasal manevi olgunluğun son basamağındadır. Hiçbir isteği kalmamıştır. O irşad eder, ayıpları örter, herkese verir, verir. Bir an bile Cenabı Haktan gafil kal­maz. Adeta Allah'ın elçisi durumundadır. Söz burada bitiyor!.. ve sayın okurlarımız, görülüyor ki; tasavvufta da bilinen bu yükseliş evrelerinden geçerek, insanın yükselmesi için bir ömür yetmeyecektir. Ve hatta insan, belki birçok ömrünü bir şakranın alt seviyelerinden üst seviyelerine ulaşabilmek için geçirecektir, insanlar bulundukları tekamül seviyesinin karşılı­ğı olan realiteleriyle nice defalar gelip gi­derek ancak yüksek realitelere ulaşacak­lar ve üst şakraların bilge varlıkları olarak bir gün dünyada örnek insan halinde bu­lunacaklardır ki, bu gerçek; insanın dün­yaya bir kere gelip cenneti veya cehenne­mi hak edişi gibi dar bir yoruma sığdırılamayacak boyutlardadır.

 

 

Katılım Ücretleri için tıklayınız